Eskiden ne kadar kolaydı, “Gitme” diyebilmek.
Boynumu büküp, sesimi kısarak…
İçimdeki yangınları küçücük bir “kal” kelimesine sığdırarak.
Şimdi…
O kelime bile bana küsmüş gibi.
Artık kimseye "Gitme" diyemiyorum.
Çünkü gidenler zaten gitmek istiyor.
Ve bir insan gitmek istiyorsa,
Onu hiçbir kelime tutamaz.
Ben de sustum.
Kal deseydim de gitmeyecek biri olmadığını öğrendim.
Biliyor musun, eskiden biri gidecek diye nasıl panik yapardım.
Giderse içimden bir şey kopar sanırdım.
Kopan şeyin ne olduğunu bile bilmeden…
Sadece eksilmekten korkardım.
Boş kalmaktan.
Kendi iç sesimi duymaktan.
Belki de en çok…
Sadece kendimle kalmaktan.
Ama şimdi?
Şimdi birinin gidişi beni ürkütmüyor.
Çünkü artık biliyorum;
Asıl korkunç olan, birinin yanında dururken bile seni terk etmesidir.
Seninle otururken, gülümserken, sohbet ederken…
Gözlerinin içinde kendini görememek.
Sesini duyup, kalbini hissedememek.
Dokunduğunda bile tenine değil de sadece hatırına dokunuyor olması.
İşte insanı en çok bu yok eder.
Yanımda olup da çoktan gitmiş insanların ağırlığını taşıya taşıya,
Gitmelerin sessizliğini ezberledim.
Artık birinin gidişi,
Yalnızlığımı büyütmüyor.
Sadece sessizliğimi derinleştiriyor.
Ben artık susuyorum.
İnsan susunca, içi konuşmaya başlıyor.
İşte bu yüzden…
Gece olunca yatmıyorum.
Çünkü o sessizlikte içim bağırıyor.
Ve ben artık o sesi duymaktan korkmuyorum.
Çünkü alıştım.
Ne çok bağırmışım içimde yıllarca.
“Sev beni!”
“Anla beni!”
“Gitme!”
“Kal…”
Her biri sessiz bir haykırışmış.
Duymamışsın.
Hiçbirini.
Şimdi anlıyorum.
İnsan, sadece kelimelerle değil,
Yüzünü bir saniye daha fazla tutarak da “kal” diyebilir.
Gözlerini kaçırmayarak,
Cümlesini yarım bırakmayarak…
Ve sen hep zamanında çektin gözlerini.
Ben artık “gitme” demiyorum.
Çünkü artık biri gitmeye başladığında,
Onu kapıya kadar sessizce uğurluyorum.
Ona söyleyeceğim her cümleyi içimde susturuyorum.
Ve sonra içimden geçen şu oluyor sadece:
“Keşke kalabilseydin.”
Ama bu sadece bir iç çekiş…
Bir çaydan sonra unutulacak bir burukluk…
Çünkü ben artık, kalmak istemeyeni tutmamayı öğrendim.
Ve belki de bu, en büyük büyüme.
Artık kimsenin kalbimi çiğneyerek içimde yer tutmasına izin vermiyorum.
Artık birileri gitmesin diye kendimi küçültmüyorum.
Sesimi kısıp, varlığımı yumuşatıp, görünmez olmaya çalışmıyorum.
Çünkü bir insan, ancak seni fark ettiği kadar sevebilir.
Senin ruhunu değil, sadece varlığını görüyorsa,
O zaten gitmiştir.
Ben, gitmelerin ardında kalarak değil,
Kendi içimde kalarak büyümeyi öğreniyorum artık.
“Gitme” dememeyi,
Gitmeleri sessizce izlemeyi,
Kendime sarılmayı,
Kendi omzuma yaslanmayı öğreniyorum.
Ve bu bir yenilgi değil.
Bu bir kabul.
Hayat bazen direnerek değil,
Kabul ederek şekillenir.
Ben artık savaşmıyorum.
Bırakıyorum.
Kalbim nerede rahat edecekse,
Oraya gidiyorum.
Bazen bu…
Kimsenin olmadığı bir yer oluyor.
Ama biliyor musun?
Sessizlik bile,
Yanlış bir kalabalıktan daha huzurlu.
Sen gidiyorsun.
Ben kalıyorum.
Ama artık senden arta kalan bir ben yok.
Kendime kalıyorum.
Kendimle kalıyorum.
Ve bu kez gerçekten…
İyileşmeye başlıyorum.