Beni değil…
Kalbimi sevsin istedim biri.
Ellerimi değil, ellerimde oluşan nasırları tutsun.
Gözlerime değil, bakarken içine çekilen o sessiz karanlığa âşık olsun.
Sadece biri…
Beni yaşarken değil, çökerken de sevsin istedim.
Kafam dağınıkken, yüzüm uykusuzken, içim darmadağınken…
“İyiyim” yalanına değil, susuşumdaki çığlığa kulak versin.
Söyleyemediğim şeyleri sözcüklerden değil, bakışlarımdan okusun.
Ve o biri sen ol istedim.
Ama senin hep başka ihtiyaçların vardı.
Senin bana değil, yanında güzel görünen bir adama ihtiyacın vardı.
Kalabalıkta elini tutup seni gururlandıracak bir varlığa.
Sana kendini unutturacak, aynaya bakarken seni beğendirecek birine.
Oysa ben…
Kendimi hiç beğenmedim.
Aynalardan çok kitaplara baktım.
Çünkü aynalar yüzümü gösterdi, ama kitaplar içimi.
İçimde bir şehir vardı…
Karanlık, rutubetli, eski duvarlarla dolu.
Senin oraya uğramanı istedim.
Bir gün gel, dedim. Sadece gel.
Hiçbir şey yapma, hiçbir şey söyleme.
Sadece içeri gir. Beni gör.
Kim olduğumu anla.
Ne için çırpındığımı fark et.
Sevmesen bile yeterdi, sadece anla.
Ama anlamadın.
Sen göz kamaştıran ışıklara yürürken,
Ben karanlıkta yolunu kaybetmiş biri gibi peşinden geldim.
Sana yetişmeye çalışırken kendi gölgeme takıldım.
Çünkü sen yüksekte yürüyordun…
Ben yerin altındaydım.
Ve sen hiç aşağıya bakmadın.
Ben sana, bir gün yalnız kalırsan beni hatırla, demek istedim.
Bir gün hiçbir şey seni tatmin etmezse, hiçbir göz seni gerçekten görmezse,
İşte o zaman benim gözlerimi hatırla.
Çünkü ben seni görmek için değil, seni anlamak için baktım.
Ama senin gözlerin hep dışarda kaldı.
Sen içeri hiç girmedin.
Benim içime…
Bir sevgilim olmadı.
Yüzüme bakıp da, “Sen iyi misin?” diye soran biri olmadı.
Sessiz kaldığımda, “Bir şeyin var ama anlatmak istemiyorsun, anlıyorum” diyen olmadı.
Ben içimi anlatmadan anlaşılmak istedim.
O yüzden olmadı.
O yüzden hep yarım kaldım.
Çünkü kimse tamamlamaya niyet etmedi.
Herkes dışımı boyadı, ama kimse içimi silmedi.
Ben bir harabe gibiydim.
Ve sen, o yıkıntıların arasında fotoğraf çekip gittin.
Yine de bir gün geri dönersin sandım.
Sana kendimi göstermemiştim ya hani…
Belki görmeye gelir diye düşündüm.
İnsan, bir gün merak eder belki, dedim.
"Bu insan beni niye bu kadar sevdi?" diye düşünür belki.
Ama merak da lüksmüş.
Senin hiç vaktin olmadı,
Beni düşünmeye bile…
Bir keresinde, gece üçte kalktım.
Adını fısıldadım.
Çünkü içimden taşan şey kelimeye dönüşemiyordu.
Sadece “sen” dedim.
Ve saatlerce ağladım.
Ağlamamı anlamazsın sen.
Sana göre bu sadece bir “hoşlanma”ydı.
Bir “erteleme” belki.
Ama bana göre bir tür ölümdü.
Adını içimde defnettiğim bir aşkın mezar taşı gibiydi gözlerin.
Her bakışta bir kez daha gömülüyordum.
Ve bu öyle bir gömülüş ki…
İnsan kendi içine düşüyor.
Kayboluyor.
Bir daha kimse bulamıyor onu.
Ben istedim ki biri bana ihtiyaç duysun.
Birinin ruhuna değeyim.
Ama derinliklerden korkanlar, sadece yüzeyde yüzer.
Ve sen…
Benim ruhumun derinliğine hiç inmedin.
Ben sana kendi içimi açarken,
Sen başkasının dışına hayran kaldın.
Ve en acısı ne biliyor musun?
Ben yine de seni sevdim.
Yine de affettim.
Yine de dualarımda adını anıp,
“Mutlu olsun,” dedim.
Çünkü gerçek sevgi, karşılık istemez.
Gerçek sevgi,
Bana değil,
Kalbime ihtiyaç duyulmasını bekler.
Ama sen o kalbe hiç dokunmadın.