İnsan bazen öyle bir noktaya gelir ki, var olmakla yok olmak arasındaki farkı sadece bir çift göz belirler. Ben senin gözlerinin ucunda bekledim. Ne içindeydim hayatının ne de dışında. Öyle bir aralıktaydım ki, ne zaman bakacak olsan bakmaktan vazgeçtiğin yerdeydim.

Birinin gözlerinin ucunda olmak ne demek biliyor musun? Herkesin seni fark ettiği bir anda, onun seni hiç görmemesi gibi… Kalabalıkta yüzünü gören olur ama o görmez. Sesini herkes duyar ama o duymaz. Varlığın sadece kendi içine yankı yapar. Oysa ben, senin sustuğun her saniyede bin cümle kurdum kendime.

Ben seni bir gün daha fazla görmek için erken uyandım. Saçlarımı ona göre taradım, adımlarımı yavaşlattım ki belki yan yana yürürüz. Ama sen, hep başka yerlere baktın. Belki bilinçliydin, belki değildin. Ama ben, gözlerinin dış hattında kaldım. Sana yakın, ama asla sana ait olamayan bir yer orası. Üşüyordum. Gerçekten. İçten içe. Sıcak bir odada bile ellerim soğuk olurdu. Çünkü varlığım senin sıcaklığını hiç hissedemedi.

Seni sevmek, sürekli kendimi seninle kıyaslamaktı aslında. Senin yanında olabilecek “başka” birini. Daha güzelini. Daha konuşkanını. Daha cesurunu. Ben hep eksiktim. Bir kelimeyi yanlış söyleyen, bir mimik yüzünden sabaha kadar kendini yargılayan bendim. Çünkü sana layık olamadığımı düşünüyordum. Seni tanımadan seni kaybetmenin ağırlığını omuzlarımda taşıyordum.

Bir keresinde göz göze geldik sandım. Sadece bir saniyeliğine. Belki de sadece ben öyle sandım. Ama o bir saniye yetti. Aylarca ona tutundum. O bir anı o kadar büyüttüm ki zihnimde, başka bir gerçekliğe dönüştü. Sanki orada bir şey olmuştu. Bir şey başlamıştı. Ama başlamamıştı. O gün hiçbir şey olmadı. Ama içimde her şey değişti.

İçime dönmeyi öğrendim. Çünkü dışarısı seninle doluydu ve senin olmadığın tek yer bendim. İçimde sadece ben vardım ve bu yüzden orası daha güvenliydi. İnsan, birini dışarıda bulamayınca kendi içine gömer o kişiyi. Ben de seni oraya gömdüm. En derinime. Gözlerimden kalbime, oradan da ruhumun ta en kuytusuna taşıdım seni. Orada büyüttüm. Soğuk havalarda üstünü örttüm, ağladığında susturdum seni. Beni üzen sendin, ama seni hep korudum. Ne garip değil mi?

Bir insan hem seveni hem de kıranı olabilir mi? Ben hem bendim, hem de senin yokluğundu beni her gün öldüren. Bu, baş edilmesi zor bir savaş. Karşılıksız bir savaşta, düşmanın sensin ama kılıcı tutan da sen. Kazanan olmaz, ama yara alan hep ben olurum.

Seninle hiç yan yana gelmedik belki ama ben, her gece seni yanımda hayal ettim. Beni duyduğunu sandım. Hatta bazen, gece uyanıp kalbimin senin adını attığını düşündüm. Bu, delilik değil. Bu, sessizliğe tutunmak. Çünkü konuşmak mümkün olmayınca, hayal etmek kalıyor geriye.

Ve hayal kurmak… Bazen ölümün en ince biçimi.

Üşüyordum…

Senin gözlerinin ucunda…

Ve sen hiç fark etmedin.