Lolo, o gece yatağında ılık sütünü içerken çok mutsuzdu. Annesi bugün onu çok üzmüştü ve kalbi çok kırılmıştı. Sütünden bir yudum alırken olanları düşündü, gözleri doldu. Lolo, 6 yaşında bir erkek çocuğuydu; okula henüz başlamamıştı. Abisinin her sabah okula gitmesini meraklı gözlerle izlerdi.
"Acaba orada ne yapıyorlar? Nasıl oyunlar oynuyorlar? Bir sürü renkli kalemle nasıl resim çiziyorlar?" diye düşünüp merak ediyordu ve bir an önce okula başlamak için sabırsızlanıyordu.

Lolo’nun çekik mavi gözleri, onu görenlerin gülümsemesine neden oluyordu. Sarı saçlı, çekik mavi gözlü, yanakları pembe, çok sevimli bir çocuktu. Birinin onu sevmesi için Lolo’nun gülümsemesi yeterliydi.

Aslında o sabah da her günkü gibi başlamıştı. Annesi, Lolo çok sevdiği için ona bazı sabahlar çikolatalı ekmek hazırlardı. Bu sabah da yapmıştı; yanında da portakal suyu vardı. Lolo, büyük bir iştahla sofraya oturdu. Çikolatalı ekmeği tombul küçük parmaklarıyla tuttu ve bir ısırışta kocaman bir lokma aldı. Annesi, Lolo’nun yemek yemesini izlemeyi çok severdi. Masaya oturdu, küçük oğlunu izlemeye başladı. Lolo, ağzı doluyken öyle bir yemek yerdi ki onu görenler yediğinden yemek isterdi.

Annesi:
"Bugün ne yapmak istersin, canım?" diye sordu.
Lolo gözlerini yan tarafa çevirdi, kısa bir an düşündü ve:
"Parka gitmek istiyorum anneciğim ama yakın olan parka değil, uzaktaki büyük parka," dedi.
Annesi:
"Peki oğlum, işlerimi bitireyim, gidelim," dedi.

Lolo, öğlene kadar çok zor bekledi. Uzaktaki büyük parkı çok seviyordu. Bir sürü salıncak, çeşit çeşit kaydırak, tırmanma duvarları, koşu parkurları... Düşündükçe kalbi heyecanla çarpmaya başladı. Annesi, öğlene doğru:
"Haydi Lolo, artık çıkalım. Kasım ayındayız, hava çabuk soğuyacak," dedi.

Hızlıca hazırlanıp parka gittiler. Lolo hiç yorulmuyordu. Salıncaktan inip kaydırağa biniyor, tekrar tekrar çıkıp kayıyordu. Artık hava kararmak üzereydi; annesi, Lolo’yu yanına çağırdı, ellerini tuttu ve:
"Artık gitmemiz lazım oğlum, bak ellerin de üşümüş, hava soğudu," dedi.

Ama Lolo gitmek istemiyordu.
"Hayır," dedi. "Gitmek istemiyorum, biraz daha kalalım."

Annesi:
"Olmaz," dedi. "Gitmemiz gerekiyor."

Lolo’nun elini tuttu ve dönüş yolunda ilerlemeye başladılar. Lolo’nun canı çok sıkıldı. Salıncaklar arkasında kalmıştı. Bağırmak, annesinin elinden kurtulup parka geri dönmek istiyordu ama yapmadı; çünkü hava kararmaya başlamıştı.

Eve geldiklerinde, annesi yemek hazırlamak için mutfağa girdi. Lolo da elini yüzünü yıkayıp biraz oyuncaklarıyla oynadı. Aklı hâlâ parktaydı.

Biraz sonra annesi, Lolo’yu mutfağa çağırdı:
"Yemek hazıııır!" diye bağırdı.

Lolo, annesinin sesini duyunca acıktığını hissetti. Masaya oturdu. O da ne? Annesi yine o kokan yemekten yapmıştı.
"Bunu yemeyeceğim," dedi.

Annesi:
"Hayır Lolo, ıspanak yemeğini yemen gerekiyor. İçindeki vitaminlere ihtiyacın var," dedi.

İstemeye istemeye yedi, bitirdi. Canı daha da sıkılmıştı. Hem kötü kokan hem de garip bir tadı olan yemeği zorla yemişti. Yeniden oyuncaklarıyla oynamaya döndü. Oyuncaklarıyla oynarken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordu. Annesi, iki saat kadar sonra uyku vaktinin geldiğini hatırlattı.

Lolo daha da kızdı. Pijamalarını giyip yatağa girdiğinde öyle kızgındı ki annesinin yüzüne bile bakmadı. Kalbi çok acıyordu. Annesi, ballı sütünü bırakıp gece lambasını yaktı, Lolo’yu öptü ve odadan çıktı.

Lolo, bugünü düşünürken gözlerinde yaşlar birikmişti. Camdan dışarı baktı ve gözlerine inanamadı: Gökten mavi bir yıldız, evlerinin önündeki ağaçların arasına doğru iniyordu.
"Ama," dedi kendi kendine, "nasıl olur?"

Hemen sessizce dışarı çıktı, terliklerini giydi ve ağaçlara doğru ilerlemeye başladı. Hava soğuktu, rüzgâr yüzüne vuruyordu ama öyle merak ediyordu ki durmak istemedi. Ağaçlara yaklaştığında, halı boyutunda olan ve ışıl ışıl parlayan yıldıza daha da yaklaştı.

Sarı saçlı, çok güzel bir genç kız bu yıldızın bir kenarından tutuyordu. Yıldız, diğer sivri kenarıyla yerde dik şekilde duruyordu. Lolo, yıldızın yanına gitti ve kıza doğru başını kaldırdı.

Kız:
"Merhaba Lolo, ben Sisi. Bulutlar Prensesi Siselya gönderdi beni. Kalbi kırılmış tüm çocukların sesini duyar. Senin de kalbin kırılmış olmalı. Birlikte Siselya’yı görmeye ne dersin?" dedi.

Lolo, derin bir nefes aldı. Annesinin defalarca "Tanımadığın hiç kimseyle konuşmamalısın" dediğini unuttu ve:
"Tamam," dedi.

Sisi, yıldızı yere yatırdı. Lolo’nun elini tuttu, yıldızın üzerine çekti ve yıldız bir anda yükselmeye başladı. Asansör gibiydi; evler gitgide küçülüyor, ağaçlar nokta kadar kalıyordu.

Yolculukları on beş dakika sürdü. Lolo hiç konuşmadı, sadece etrafına bakıyordu. Eli hâlâ Sisi’nin elindeydi, üşümüyordu ama kalbi çok hızlı atıyordu. Bulutlar, ayaklarının altında kalacak kadar yukarı çıktılar.

Siselya, bir bulutun üzerinde oturuyordu. Saçları açık mavi ve upuzundu, buluttan aşağıya doğru sarkmıştı. Lolo, ilk kez mavi saçlı birini görüyordu. Sarı saç görmüştü, siyah zaten çoğu kişinin saç rengiydi. Pembe de birkaç kez görmüştü, hatta kırmızı bile hatırlıyordu. Ama mavi... Bu bir ilkti.

Siselya, Lolo’ya doğru döndü. Gözleri de saçlarının rengindeydi. Bembeyaz tenli, uzun kabarık mavi elbiseli bir kızdı. Sanki dev bir oyuncağa benziyordu; çok güzeldi.

"Hoş geldin, Lolo," dedi.

Lolo bir şey diyemedi, çok şaşkındı.

"Ben Siselya. Perilerimden Sisi’yi seni almaya gönderdim, çünkü çok üzgün olduğunu fark ettim. Ben, kalbi kırılmış bütün çocukların sesini duyarım. Bu gece senin de sesini duydum ve sana yardım etmek istiyorum," dedi.

Lolo:
"Şey… kötü bir gün geçirdim," dedi.

Siselya, en şefkatli haliyle:
"Canını ne sıktı bu kadar, Lolo? Kalbinin acısının sesi bana kadar geldi," dedi.

"Ben…" dedi Lolo. "Parkta daha uzun kalmak istedim ama kalamadım. İstemediğim bir yemeği yemek zorunda kaldım ve hemen uyku vaktim geldi."

Siselya, Lolo’ya daha da yaklaştı, ellerini tuttu.
"Parkta kalsaydın üşürdün, Lolo. Hava çok soğuktu, hastalanırdın ve iğne yaptırmak zorunda kalırdın. O yediğin yemek, senin boyunu bu gece uzatacak güce sahip. Ve uyku vaktin hemen gelmedi; oyuncaklarınla oynarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmedin," dedi.

Lolo düşündü. Evet, Siselya haklıydı. Annesine kötü davranmıştı.

Siselya, şarkı söyler gibi yumuşak bir sesle:
"Eğer gitmek istemezsen burada kalabilirsin, Lolo. Sana bulut evlerden birini veririm, diğer çocuklarla burada yaşarsın," dedi.

Lolo, annesini, abisini, babasını düşündü. Zaten bugün yeterince zorluk çıkarmıştı. Onlarsız burada nasıl yaşardı?

"Hayır, lütfen beni evime götürün. Bugün olanları yeniden düşündüm. Parkta üşümüştüm, yemek kötü değildi ve uykum da gelmişti. Annemi çok özledim," dedi.

Siselya:
"Peki," dedi. "Gözlerini kapat. Açtığında yatağında olacaksın."

Lolo, Siselya’nın dediğini yaptı. Bir an önce eve gitmek istiyordu. Gözlerini kapadı ve açtığında yatağındaydı. Elinde küçük bir mavi yıldız vardı.

Lolo, hızla içeri koştu, annesinin kucağına atlayarak sarıldı:
"Bugün için çok özür dilerim anneciğim. Yemek çok güzeldi, parkta çok üşümüştüm ve çok uykum var," dedi.

Annesi çok şaşırdı, oğluna sımsıkı sarıldı. Bu değişimin neden olduğunu anlayamamıştı. Beş dakika önce yatağında öptüğü oğluyla, şu an kucağındaki çocuk bambaşkaydı.

Lolo’yu tekrar yatağına yatırdı, yanağına küçük bir öpücük kondurdu.
Lolo, yorganını üzerine çekti. Mavi yıldız hâlâ avucunun içindeydi.
İçi çok rahattı artık. Gözlerini kapattı ve huzurlu bir uykuya daldı.